|
|
|
Peygamberimiz Hz. Muhammed'ten
40 Hadis (Kırk
Hadis)
|
|
 |

Hadis Peygamber
Efendimiz (s.a.v.)'in söylediği sözlerdir.
Hadis-i Şerifler, ortaya
çıkmış en hayırlı ümmet için hazine değerindedir.
Kur'an-ı Kerim'in en iyi
tefsirini yapan ve ona göre yorumlayan peygamber,
ümmetine tavsiyelerde ve
öğütlerde bulunmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)
Hadis-i şerifte:
"Kim ümmetime dini
işlerine dair kırk hadis hıfzediverirse,
Allah Teâlâ onu alimler
zümresinde haşreder....
Ben de kıyamet gününde
ona şahid ve şefaatçi olurum" diye buyurulmuştur.
İşte Peygamberimiz Hz.
Muhammed (s.av)'in
40 Hadisi Şerifi...
|
 |
|
 |
|
 |

- 01 -

 |
اَلدِّينُ النَّصِيحَةُ قُلْنَا: لِمَنْ )يَا
رَسُولَ اللَّهِ ؟( قَالَ: لِلَّهِ
وَلِكِتَابِهِ وَلِرَسُولِهِ وَلأئِمَّةِ
الْمُسْلِمِينَ وَعَامَّتِهِمْ
(Allah
Rasûlü) Din nasihattır/samimiyettir buyurdu.
Kime Yâ Rasûlallah? diye sorduk. O da;
Allah"a, Kitabına, Peygamberine, Müslümanların
yöneticilerine ve bütün müslümanlara diye cevap verdi.
Müslim, İmân,
95. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 02 -

 |
اَلإِسْلاَمُ حُسْنُ الْخُلُقِ
İslâm, güzel ahlâktır.
Kenzü"l-Ummâl, 3/17, HadisNo: 5225.
|
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 03 -

 |
مَنْ لاَ يَرْحَمِ النَّاسَ لاَ
يَرْحَمْهُ اللَّهُ
İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.
Müslim, Fedâil, 66; Tirmizî, Birr, 16.
|
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 04 -

 |
يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا وَبَشِّرُوا
وَلاَ تُنَفِّرُوا
Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret
ettirmeyiniz.
Buhârî, İlm,
12; Müslim, Cihâd, 6. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 05 -

 |
إنَّ مِمَّا أدْرَكَ النَّاسُ مِنْ كَلاَمِ
النُّبُوَّةِ:
إذَا لَمْ تَسْتَحِ فَاصْنَعْ مَا شِئْتَ
İnsanların Peygamberlerden öğrenegeldikleri sözlerden
biri de: Utanmadıktan sonra dilediğini yap! sözüdür.
Buhârî, Enbiyâ, 54; EbuDâvûd, Edeb, 6. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 06 -

 |
اَلدَّالُّ عَلىَ الْخَيْرِ كَفَاعِلِهِ
Hayra vesile olan, hayrı yapan gibidir.
Tirmizî, İlm, 14. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 07 -

 |
لاَ يُلْدَغُ اْلمُؤْمِنُ مِنْ جُحْرٍ
مَرَّتَيْنِ
Mümin, bir delikten
iki defa sokulmaz.
(Mümin, iki defa aynı yanılgıya düşmez)
Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 08 -

 |
اِتَّقِ اللَّهَ حَـيْثُمَا كُنْتَ
وَأتْبِـعِ السَّـيِّـئَةَ الْحَسَنَةَ تَمْحُهَا
وَخَالِقِ النَّاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ
Nerede olursan ol Allah"a karşı gelmekten sakın;
yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu
yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre
davran.
Tirmizî, Birr, 55. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 09 -

 |
إنَّ اللَّهَ تَعَالى يُحِبُّ إذَا عَمِلَ
أحَدُكُمْ عَمَلاً أنْ يُتْقِنَهُ
Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam
ve iyi yapmasından hoşnut olur.
Taberânî, el-Mu"cemü"l-Evsat, 1/275; Beyhakî, fiu"abü"l-Îmân,
4/334.
|
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 10 -

 |
اَلإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً
أفْضَلُهَا قَوْلُ لاَ إِلهَ إِلاَّاللَّهُ وَأدْنَاهَا
إِمَاطَةُ اْلأذَى عَنِ الطَّرِيقِ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ
مِنَ اْلإِيـمَانِ
İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü Lâ ilâhe
illallah (Allah"tan başka ilah yoktur) sözüdür, en
düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan
kaldırmaktır. Haya da imandandır.
Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 11 -

 |
مَنْ رَأَى
مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ فَإِنْ لَمْ
يَسْتَطِـعْ فَبِلِسَانِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ
فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أضْعَفُ اْلإِيـمَانِ
Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin;
eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da
gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en
zayıf derecesidir.
Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 12 -

 |
عَيْنَانِ لاَ تَمَسُّهُمَا النَّارُ: عَيْنٌ
بَـكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَعَيْنٌ
بَاتَتْ تَحْرُسُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ
İki göz vardır ki, cehennem ateşi onlara dokunmaz: Allah
korkusundan ağlayan göz, bir de gecesini Allah yolunda,
nöbet tutarak geçiren göz.
Tirmizî, Fedâilü"l-Cihâd, 12. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 13 -

 |
لاَ ضَرَرَ وَلاَ ضِرَارَ
Zarar
vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.
İbn Mâce, Ahkâm, 17; Muvatta", Akdıye, 31. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 14 -

 |
لاَ يُؤْمِنُ أحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ
لأخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ
Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü"min) kardeşi için
istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz.
Buhârî, Îmân, 7; Müslim, Îmân, 71. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 15 -

 |
اَلْمُسْلِمُ أخُو الْمُسْلِمِ لاَ يَظْلِمُهُ وَلاَ
يُسْلِمُهُ مَنْ كَانَ فِي حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللَّهُ
فِي حَاجَتِهِ وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً
فَرَّجَ اللَّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ
الْقِيَامَةِ وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِمًا سَتَرَهُ اللَّهُ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına)
teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını
giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim
müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da
onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim
bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet günü
onu(n kusurunu) örter.
Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58 |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 16 -

 |
لاَ تَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا وَلاَ
تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا
İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi
sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.
Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu"l-Kıyâme, 56.
|
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 17 -

 |
اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ النَّاسُ مِنْ لِسَانِهِ
وَيَدِهِ
Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu
kimsedir.
Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.
|
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 18 -

 |
لاَ تَبَاغَضُوا وَلاَ تَحَاسَدُوا وَلاَ تَدَابَرُوا
وَكُونُوا عِبَادَ اللَّهِ إخْوَانًا
وَلاَ يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أنْ يَهْجُرَ أخَاهُ فَوْقَ
ثَلاَثِةِ اَيَّامٍ
Birbirinize buğuz etmeyin, birbirinize haset etmeyin,
birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah"ın kulları, kardeş
olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile
dargın durması helal olmaz.
Buhârî, Edeb, 57, 58 |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 19 -

 |
إنَّ الصِّدْقَ يَهْدِي إلَى الْبِرِّ وَ إنَّ الْبِرَّ
يَهْدِي إلَى الْجَنَّةِ وَإنَّ الرَّجُلَ لَيَصْدُقُ
حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ صِدِّيقًا وَ إنَّ
الْكَذِبَ يَهْدِي إلَى الْفُجُورِ وَ إنَّ الْفُجُورَ
يَهْدِي إلَى النَّارِ وَ إنَّ الرَّجُلَ لَيَـكْذِبُ
حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّابًا
Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe götürür. İyilik de
cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah
katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık
kötüye götürür. Kötülük de cehenneme götürür.
Kişi yalan söyleye söyleye
Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.
Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 20 -

 |
لاَ تُمَارِ أخَاكَ وَلاَ تُمَازِحْهُ وَلاَ تَعِدْهُ
مَوْعِدَةً فَتُخْلِفَهُ
Mümin) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek
şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.
Tirmizî, Birr, 58 |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 21 -

 |
تَبَسُّمُكَ فِي وَجْهِ أخِيكَ لَكَ صَدَقَةٌ وَأمْرُكَ
بِالْمَعْرُوفِ وَ نَهْيُكَ عَنِ الْمُنْكَرِ صَدَقَةٌ
وَإِرْشَادُكَ الرَّجُلَ فِي أرْضِ الضَّلاَلِ لَكَ
صَدَقَةٌ وَإِمَاطَتُكَ الْحَجَرَ وَالشَّوْكَ وَالْعَظْمَ
عَنِ الطَّرِيقِ لَكَ صَدَقَةٌ
(Mümin)
kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip
kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden
kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken,
kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için
sadakadır.
Tirmizî, Birr, 36 |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 22 -

 |
إِنَّ اللَّهَ لاَ يَنْظُرُ إِلَى
صُوَرِكُمْ وَأمْوَالِكُمْ وَلـكِنْ يَنْظُرُ إِلَى
قُلُوبِكُمْ وَأعْمَالِكُمْ
Allah sizin ne dış görünüşünüze
ne de mallarınıza bakar.
Ama o sizin
kalplerinize ve işlerinize bakar.
Müslim, Birr, 33; bn Mâce, Zühd, 9;
Ahmed b. Hanbel, 2/285, 539. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 23 -

 |
رِضَى الرَّبِّ في رِضَى الْـوَالِدِ وَسَخَطُ الرَّبِّ في
سَخَطِ الْـوَالِدِ
Allah"ın rızası, anne ve babanın rızasındadır.
Allah"ın öfkesi de anne babanın öfkesindedir.
Tirmizî, Birr, 3.
|
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 24 -

 |
ثَلاَثُ دَعَوَاتٍ يُسْتَجَابُ لَهُنَّ لاَ شَكَّ فِيهِنَّ:
دَعْوَةُ الْمَظْلُومِ، وَدَعْوَةُ الْمُسَافِرِ ،
وَدَعْوَةُ الْوَالِدِ لِوَلَدِهِ
Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir:
Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası.
İbn Mâce, Dua, 11. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 25 -

 |
مَا نَحَلَ وَالِدٌ وَلَدًا مِنْ نَحْلٍ أَفْضَلَ مِنْ
أدَبٍ حَسَنٍ
Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir
hediye veremez.
Tirmizî, Birr, 33.
|
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 26 -

 |
خِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ لِنِسَائِهِمْ
Sizin en hayırlılarınız, hanımlarına karşı en iyi
davrananlarınızdır.
Tirmizî, Radâ", 11; bn Mâce, Nikâh, 50.
|
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 27 -

 |
لَيْس مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا وَيُوَقِّرْ
كَبِيرَنَا
Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı
göstermeyen bizden değildir.
Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66.
|
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 28 -

 |
كَافِلُ الْيَتِيمِ لَهُ أوْ لِغَيْرِهِ
أنَا وَ هُوَ كَهَاتَيْنِ فيِ الْجَنَّةِ وَأشَارَ
بِالسَّبَّابَةِ وَالْوُسْطَى
Peygamberimiz işaret parmağı ve orta parmağıyla işaret
ederek: Gerek
kendisine ve gerekse başkasına ait herhangi bir yetimi
görüp gözetmeyi üzerine alan kimse ile ben, cennette
işte böyle yanyanayız buyurmuştur.
Buhârî, Talâk, 25, Edeb, 24; Müslim, Zühd, 42. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 29 -

 |
اِجْتَنِبُوا السَّبْعَ الْمُوبِقَاتِ قَالُوا يَا
رَسُولَ للهِ وَمَا هُنَّ قَالَ: اَلشِّرْكُ
بِاللَّهِ وَالسِّحْرُ وَ قَتْلُ النَّفْسِ الَّتِي
حَرَّمَ اللَّهُ إلاَّ بِالْحَقِّ وَأكْلُ الرِّبَا
وَأكْلُ مَالِ اْليَتِيمِ وَالتَّوَلِّييَوْمَ
الزَّحْفِ وَقَذْفُ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلاَتِ
الْمُؤْمِنَاتِ
(İnsanı) helâk eden şu yedi şeyden kaçının. Onlar
nelerdir ya(Resulullah dediler. Bunun üzerine: Allah"a
şirk koşmak, sihir, Allah"ın haram kıldığı cana kıymak,
faiz yemek, yetim malı yemek, savaştan kaçmak, suçsuz ve
namuslu mümin kadınlara iftirada bulunmak buyurdu.
Buhârî, Vasâyâ, 23, Tıbb, 48; Müslim, Îmân, 144. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 30 -

 |
مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ
الآخِرِ فَلاَ يُؤْذِ جَارَهُ وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ
بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ
وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ
فَلْيَقُلْ خَيْرًا أوْ لِيَصْمُتْ
Allah"a ve ahiret gününe imân eden kimse, komşusuna
eziyet etmesin. Allah"a ve ahiret gününe imân eden
misafirine ikramda bulunsun. Allah"a ve ahiret gününe
imân eden kimse,
ya hayır söylesin veya sussun.
Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 31 -

 |
مَا زَالَ جِبْرِيلُ يُوصِينِي بِالْجَارِ
حَتَّى ظَنَنْتُ أنَّهُ سَيُوَرِّثُهُ
Cebrâil bana komşu hakkında o kadar çok tavsiyede
bulundu ki;
ben (Allah
Teâlâ) komşuyu komşuya mirasçı kılacak zannettim.
Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr, 140, 141 |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 32 -

 |
اَلسَّاعِي عَلَى الأرْمَلَةِ
وَالْمِسْكِينِ كَالْمُجَاهِدِ فِي سَبِيلِ اللَّهِ
أوِ الْقَائِمِ اللَّيْلَ الصَّائِمِ
النَّهَارَ
Dul ve fakirlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihad
eden
veya gündüzleri (nafile) oruç tutup, gecelerini (nafile)
ibadetle
geçiren kimse gibidir.
Buhârî, Nafakât, 1; Müslim, Zühd, 41;
Tirmizî, Birr, 44; Nesâî, Zekât, 78 |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 33 -

 |
كُلُّ ابْنِ آدَمَ خَطَّاءٌ وَخَيْرُ
الْخَطَّائِينَ التَّوَّابُونَ
Her insan hata eder.
Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30 |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 34 -

 |
عَجَبًا لأمْرِ الْمُؤْمِنِ إِنَّ أمْرَهُ
كُلَّهُ خَيْرٌ وَلَيْس ذَاكَ لأحَدٍ إِلاَّ لِلْمُؤْمِنِ: إِنْ
أصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَـكَرَ فَـكَانَ خَيْرًا لَهُ وَإِنْ
أصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَـكَانَ خَيْرًا لَهُ
Mü"minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali
vardır; O"nun her işi hayırdır. Eğer bir genişliğe (nimete) kavuşursa
şükreder ve bu onun için bir hayır olur. Eğer bir
darlığa (musibete) uğrarsa sabreder ve bu da onun için
bir hayır olur.
Müslim, Zühd, 64; Dârim, Rikâk, 61. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 35 -

 |
مَنْ غَشَّـنَا فَلَيْس مِنَّا
Bizi aldatan bizden değildir.
Müslim, Îmân, 164.
|
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 36 -

 |
لاَ يَدْخُلُ الْجَنَّةَ نَمَّامٌ
Söz taşıyanlar
(cezalarını çekmeden ya da affedilmedikçe)
cennete giremezler.
Müslim, Îmân, 168; Tirmizî, Birr, 79. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 37 -

 |
أعْطُوا الأجِيرَ أجْرَهُ قَبْلَ أنْ
يَجِفَّ عَرَقُهُ
İşçiye ücretini, (alnının) teri kurumadan veriniz.
İbn Mâce, Ruhûn, 4. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 38 -

 |
مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْسًا أوْ
يَزْرَعُ زَرْعًا فَيَـأكُلُ مِنْهُ
طَيْرٌ أوْ إِنْسَانٌ أوْ بَهِيمَةٌ إِلاَّ
كَانَ لَهُ بِهِ صَدَقَةٌ
Bir müslümanın diktiği ağaçtan veya ektiği ekinden insan,
hayvan ve kuşların yedikleri şeyler, o müslüman için
birer sadakadır.
Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Müsâkât, 7, 10. |
 |

|
 |
|
 |
|
 |

- 39 -

 |
إِنَّ فِي الْجَسَدِ مُضْغَةً إِذَا
صَلَحَتْ صَلَحَ الْجَسَدُ كُلُّهُ
وَإِذَا
فَسَدَتْ فَسَدَ الْجَسَدُ كُلُّهُ ألاَ وَهِيَ الْقَلْبُ
İnsanda
bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut
sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur.
Dikkat edin! O, kalptir.
Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107. |
 |

|
 |
|
 |
|

|

- 40 -

 |
اِتَّقُوا اللَّهَ رَبَّـكُمْ وَصَلُّوا
خَمْسَـكُمْ وَصُومُوا شَهْرَكُمْ وَأدُّوا زَكَاةَ
أمْوَالِكُمْ وَأطِيعُوا ذَاأمْرِكُمْ تَدْخُلُوا جَنَّةَ
رَبِّـكُمْ
Rabbinize karşı gelmekten sakının,
beş vakit namazınızı kılın, Ramazan orucunuzu tutun,
mallarınızın zekatını verin, yöneticilerinize itaat edin.
(Böylelikle) Rabbinizin cennetine girersiniz.
Tirmizî, Cum"a, 80 |
 |

|
 |
|
 |
|
|
|
|